Güncel Yazılar
Ab Genişleme Stratejisi ve Başlıca Zorluklar
Avrupa Birliği (AB) ilgili çok fazla geçmişe gitmeden Avrupa komisyonu tarafından hazırlanan 2010 yılı Türkiye ilerleme raporunun genişleme stratejisi ve başlıca zorluklar üzerinde kısaca değineceğiz. Bu konudaki komisyon çalışma dokümanlarında belirtilen, siyasi kriterler, ekonomik kriterler, üyelik yükümlülüklerini üstlenebilme yeteneğine ilişkin hususları (33 fasıl) başlıklar halinde inceleyeceğiz. Buradaki esas amacımız yerel kamuoyunu, konuya ilgi duyanları bilgilendirmek, ilerleyip ilerleyemediğimizi, hangi fasıllarda ne kadar ilerlediğimizi veya ilerlememe sebeplerini birlikte tespit edeceğiz. AB’nin Dünyadaki önemi büyük ölçüde, insan yaşamının her alanında düzenleyici bir model olmasının cazibesinden kaynaklanmaktadır. İç pazarın canlılığı, üye ülkeler arasındaki arz ve talep fazlalığı, ticaret, yatırım ve büyümeyi artırıcı en önemli etken olmasıdır. Bunun yanında AB norm ve standartlarının, dünyadaki ülkeler tarafından benimsenmesi, kısaca AB müktesebatını kabul eden üye ülkelerde tek bir standartlar bütününün uygulanacak olması bu da yeni yatırımları, teknolojik yeniliği (inovasyon) ve sosyal uyumun insanlara verdiği sosyal faydanın yüksek olacağı beklentileridir. AB’nin küresel rekabet edebilirliği, çok sayıda göreceli avantajlara sahip ülkelerle oluşturulan yakın bütünleşmeden kazanç sağlamaktadır. Bu 2004-2007 yılları arasında AB üyesi devletlerin sayısını 15’ten 27’ye çıkaran beşinci genişlemenin kalıcı kazançlarından biri olmuştur.2008’e kadar on yıllık dönemde “eski” ve “yeni” üye devletlerarasındaki ticaret hacmi üç katına çıkarak 150 milyar avrodan 450 milyar avroya yükselmiştir. AB genişleme süreci komisyon tarafından kabul edilen son ilerleme raporundan buyana, Birliğin karşı karşıya olduğu, birçok zorluğa rağmen Lizbon antlaşmasının yürürlüğe girmesi AB’nin Avrupa bütünleşmesi yolundaki ivmesini koruyarak genişleme gündemini sürdürebilmesini sağlamaktadır. Bu durum tüm genişleme ülkelerinin gerekli koşulları yerine getirmeleri halinde, Birliğe katılmalarının mümkün olabileceğini göstermektedir. Hırvatistan ile müzakereler nihai aşamaya gelmiş, Sırbistan üyelik başvurusunda bulunmuştur. Komisyon bugün itibariyle, Karadağ ve Arnavutluk tarafından yapılan üyelik başvurularıyla ilgili görüşlerini bildirmektedir. İzlanda katılım müzakerelerine Temmuz ayında başlamıştır. Türkiye ile müzakerelerde yeni fasıllar açılmıştır. Slovenya ile Hırvatistan arasında süregelen anlaşmazlıklarla ilgili önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Sırbistan ile Kosova arasında anlaşmazlık sonrası uzlaşma sağlanması yönünde ilerleme kaydedilmiştir. Kısaca bu ülkeler bölgesel işbirliği konusunda sorumluluk üstlenmeye başlamıştır. Bununla birlikte hâlihazırda birçok zorluk bulunmaktadır. Bütün bu ülkeler iyi yönetişime, hukukun üstünlüğü, ekonomik reformların hızlandırılması ve müktesebatı iç hukuka aktarma ve uygulamaya yönelik kapasitelerin artırılmasına odaklanmalıdır. Bosna-Her sek’in yönetişim sorunu, Yugoslavya Makedonya cumhuriyetinin isim sorunu, Kosova’nın statüsüne ilişkin anlaşmazlık. Türkiye için ise Kıbrıs sorunu henüz sonuçlanmamıştır. Genişleme tüm ülkeler bakımından inandırıcılığını korumalıdır. Birliğe katılmak isteyen ülkeler ve vatandaşlar net bir katılım perspektifine ihtiyaç duymaktadırlar. Süreçte onlara somut faydalar sunmalıdır. Türkiye AB’ye karadan ve denizden komşudur. Batı balkan ülkeleri tamamıyla üye Devletlerle çevrilmiştir. Türkiye’nin üyelik sürecinin hızlandırılması katılım öncesi mali yardımları çok etkin kullanmasına bağlıdır. Katılım öncesi mali yardım aracı (IPA) hibeleri ve IPA’nın verilmesini desteklediği, Avrupa yatırım Bankası ve diğer uluslar arası finansal kuruluşlardan gelen krediler somut destek sağlamalıdır. Batı Balkan ülkeleri ve Türkiye’nin devam etmekte olan katılım süreci AB’nin Akdeniz ve Karadeniz bölgeleriyle Tuna havzasına olan ilgisini ve etkisini artıracaktır. Türkiye’nin kendi bölgesindeki rolünün katılım sürecinin tamamlayıcısı olarak ve AB ile koordinasyon halinde her iki tarafında sadece Ortadoğu’da, Güney Kafkaslarda değil tüm Dünyadaki ağırlığı artabilecektir. Ayrıca Türkiye AB ile birlikte hareket ederek bölgesel anlaşmazlıkların çözümüne yönelik etnik veya dini temelde meydana gelen bölünmeleri engelleyebilecektir.
Bu yazı 13.2.2011 tarihinde eklendi ve 1441 kez görüntülendi
Adem Yazır Tüm Hakları Saklıdır