Güncel Yazılar
2002 Genel Seçimleri ve Sonuçları
Türkiye’nin siyasal ve ekonomik rotasında önemli bir dönüm noktası sayılan 2002 genel seçim sonuçları geleneksel Türk siyasetinin kırılma noktası olmuştur. İktidara gelen siyasal aktörün muktedir olabileceği hakkında hiç kimse fikir sahibi olma gereği bile duymamıştır. Bir başka husus ise siyasal iktidarın muktedirliğinden daha çok nasıl iktidara geldiği tartışılmıştır. Bu konuda siyaset bilimcileri ve sosyologların birleştikleri üç önemli husus göze çarpmaktadır. Bunlar; Türkiye de şok etkisi yaratan işsizlik ve iflaslara yol açan 2001 ekonomik krizi, Ülke çapında etkili bir derneğin şemsiyesi altındaki küçük ve orta ölçekli işletmelerin siyasal eğilimi, süregelen yoksulluk ve yolsuzluk sorunuyla bu güne kadar başa çıkılamadığıdır. Genel kamuoyunca da kabul gören bu üçler, siyaset sahnesinde yerini almak isteyen siyasal aktör tarafından çok iyi kullanılmış ve hatta seçim lansmanında yasaklar, yoksulluk, yolsuzluk (3-Y) söylemi yüksek bir imaj ve etki yaratmıştır. Oysaki Türkiye de son yıllarda yapılan önemli ekonomik ve siyasal reformların bir kısmı dönemin koalisyon aktörleri tarafından yapılmıştır. Merkez sağ ve sol partiler bu güne kadar yoksulların ve imtiyazsızların çıkarlarını savunamadıkları için cezalandırılmışlardır. Diğer taraftan Kasım 2002 seçimleriyle iktidara gelen siyasal aktör “üçüncü yol” Avrupa tarzı sosyal demokrat partileri andıran, hatta Türkiye’nin AB üyesi olmasını ve bunun getirdiği reformların yapılmasını, ülkede son zamanlarda hiçbir partinin yapmadığı kadar kuvvetle destekleyerek trans nasyonalist olduğunu göstermektedir.(*) Kıyaslama yapmak gerekirse, siyaset sahnesinde yerini alan İslami köklerine rağmen, selefine göre çok daha ılımlı ve merkezci bir görüntü oluşturmasıdır. Duruma sosyal bilimler perspektifinden bakacak olursak, bu yeni siyasal aktörün geleneksel sağ-sol siyaset mihverinde belirli bir yere yerleştirmek mümkün değildir. Garip bir melez (hibrid) siyasal bir oluşumdur. Bu partinin muhafazakârlığı kendisini, kadın haklarına ve kadın-erkek eşitliğine ilişkin konularda çok açık bir şekilde belli etmekte, zaten parti kendisini “Muhafazakâr demokrat” olarak tanımlamaktadır. Bu tanımla kendisini batı Avrupa’daki karşılığına, Avrupa’daki Hıristiyan demokratlara çok yakın gördüğünü belli etmektedir.(*) İyimser bir görüşe göre Avrupa’nın “üçüncü yol” sosyal demokrat partileri ile benzerlik gösterdiği söylenebilir. Türban sorunu çözülmediği halde İktidara gelmeden önce yapılan türban eylemleri bugün yoktur. Halkın artık böyle öncelikli bir talebi de yoktur. Çoğunluğu Müslüman olan bir toplumda laiklik kavramına karşı çıkmak yerine din özgürlüğünün sınırlarını genişletmek ve dini çeşitliliğin teşvik edilmesi öğrenme sürecinin gereğidir. Dış politika da katı milliyetçi tutumdan uzaklaşarak ve pragmatik bir yaklaşım sergilemiş, geçmişte Türkiye’nin AB’ye üye olma çabalarına engel teşkil eden Kıbrıs konusuna uzlaşma yoluyla çözümü olumlu karşılayan ilk Türk hükümeti olmuştur. İç politikada, yasaklar, yoksulluk, yolsuzluk ve başörtüsü konusu uzun zamandan beri uzlaşma bekleyen konulardandır. Geçmişte türbanla ilgili yapılan eylemlerin bugün yapılmamsı, bu konunun önemini yitirdiği anlamına gelmemelidir. Hala masanın üzerinde hazır bekletilmektedir. Ayrıca AB üyeliği Türkiye’deki laiklik-İslamcılık bölünmesini tümüyle giderebilecek midir? Bunu zaman gösterecektir. Bu konu önümüzdeki yıllarda hem Türkiye de hem dünya da önemli ve hararetli fikir ayrılıklarına ve tartışmalara neden olması muhtemel konulardan biri olacaktır.
Bu yazı 23.1.2011 tarihinde eklendi ve 1337 kez görüntülendi
Adem Yazır Tüm Hakları Saklıdır